Beykoz, İstanbul Anadolu Yakası’nda Küçüksu’dan Riva’ya kadar boğaz hattını kapsayan, batısında da Şile’ye komşu olan ilçemizdir. Durum böyle olunca Beykoz doğal güzellikleriyle ön plana çıkıyor. Beykoz’un birçok mahallesi boğaz manzarasına ve yeşillikler içinde bir doğaya sahip.

Beykoz’un boğaz hattı boyunca birçok kafe, müze olarak da kullanılan yalılar, kaleler, seyir terasları, korular, kasırlar mevcut. Beykoz’a ulaşım için raylı sistemler şu anda mevcut değil. Fakat hem pratik hem uygun fiyatlı İBB Boğaz Hattı vapurları iyi bir alternatif. Hem boğaz havası alıyorsunuz hem de trafiğe takılmadan Beykoz’un sahil mahallerine ulaşabiliyorsunuz.
BEYKOZ GEZİLECEK YERLER
Beykoz gezi rehberimde gezilecek korular, parklar ve saraylar gibi tarihi yapılardan bahsedeceğim. Hadi başlayalım 😊
1. Küçüksu Kasrı
Kasırlar, Osmanlı zamanında hükümdarlar için yaptırılan küçük saraylardır. Küçüksu Kasrı, 19.yüzyılda yaptırılmış oldukça küçük bir saray diyebiliriz. Bahçesi ve kasrın içi ziyarete açık. Bahçesinde de oldukça tatlı bir kafesi var. Tam olarak boğazın dibinde bir yalı gibi düşünebilirsiniz. Denize doğru kaymalar başladığı 1992’de restorasyona girmiş ve 1996‘da müze olarak hizmete açılmıştır.
3 katlı olan Küçüksu Kasrı’nın denize bakan cephesi barok tarzda işlemelerle bezelidir. İçerisi avizeleri, mobilyaları ve döşemeleriyle daha çok rokoko tarzındadır. İstanbul’un en beğendiğim kasırlarından biri olan Küçüksu’yu kesinlikle ziyaret etmelisiniz!
Araçla gelecekler için tam karşısında da otopark mevcut ve ücretli. Müze girişi Müzekart ile ücretsiz. Müzekartınız yoksa bilet de satın alabilirsiniz. Öğrenci ve öğretmenlere indirimli.
2. Anadolu Hisarı
Anadolu Hisarı ya da diğer adıyla Güzelce Hisarı, semte de ismini veren bir Osmanlı kalesi. Anadolu Hisarı’nın hemen yanından Göksu Deresi İstanbul Boğazı’na dökülür ve aynı zamanda bu nokta boğazın en dar kısmıdır. Hisar ziyarete açık ama maalesef Müzekart geçmiyor. Yaklaşık 20 dakikalık bir turla gezinizi tamamlayabilirsiniz.
Anadolu Hisarı ve Küçüksu Kasrı arası mesafe çok kısa. Bu sebeple Küçüksu Kasrı sonrası hisarı ziyaret edebilirsiniz ya da tam tersi. Hisar bölgesinde Göksu Deresi kenarında oldukça fazla kafe restoran da bulunmakta. Bunlardan birisine deniz kenarında oturup boğazın tadını çıkarabilirsiniz.
3. Milli Saraylar Beykoz Cam ve Billur Müzesi
Beykoz Cam ve Billur Müzesi 19. Yy.’dan kalma tarihi bir binadır. Sultan Abdülaziz’in veziri Abraham Paşa kendi arazisine köşkler, havuzlar, kuşhaneler ve ahır inşa ettirir. Günümüzde ise geriye kalan sadece ahırdır. Ahır Milli Saraylar tarafından restore edilerek günümüzde Beykoz Cam ve Billur Müzesi olarak yerini almıştır.

Müzenin bahçesinde çeşitli ağaçlar, bitkiler, tavşanlar ve hatta tavus kuşları bile bulunmaktadır. Tavşanlar ve tavus kuşları bahçede özgürce gezmektedir. Tavşan sevmek isterseniz yanınızda ufak bir sebze meyve götürürseniz tavşanların size gelmesi kolaylaşacaktır.

Müzenin içerisinde ise odalara bölünmüş halde 12 farklı temada bölümler vardır. Sesli rehber almak isterseniz daha faydalı olacaktır. Türk, Fransız, İtalyan, zamanın Çekoslovakya’sından bile geniş koleksiyonlar bulunmaktadır. Hatta müzenin çıkışına doğru Osmanlı hükümdarlarının gezi arabası bile müzenin içerisindedir.
Müzeyi ve bahçesini dolaşmak yaklaşık olarak 1-1,5 saat sürmektedir. Müzenin otoparkı bulunmaktadır. Biletler normal bilet 80 Türk lirası ama öğrenci ve öğretmenlere indirimli oluyor. Öğrenci için yaş sınırı 25, öğretmenseniz de kartınızı göstermeniz isteniyor. Müzekart maalesef burada geçerli değil.

Buradan bir sonraki destinasyon olarak Beykoz Mecidiye Kasrı’na da kısa bir araba yolculuğu ile geçebilirsiniz.
4. Beykoz Mecidiye Kasrı
Beykoz Mecidiye Kasrı, 1845 senesinde yaptırılmaya başlamış olup İstanbul’un en eski binalarından biridir. Neoklasik tarzda inşa edilmiş olan saray, dış cephesi kadar içiyle de ilgi çekicidir. Yüksek tavanları, avizeleri, sütunları, boğaz manzarası ve diğer her şeyiyle mükemmel bir kasır. Bahçesindeki düzen ve bakım ise Avrupa’daki sarayları aratmıyor desem yeridir.
Mecidiye Kasrının tarihçesi ise oldukça uzun bir hikâye. İlk yapıldığı yıllarda padişahın biniş kasrı olarak kullanmış sonradan ise yabancı ziyaretçileri, elçileri ağırlamak için kullanılmıştır. Sonrasında yetimhane, 1920’lerde göz hastanesi ve 1950’lerde prevantoryum olarak kullanılmıştır. Prevantoryum ne derseniz verem virüsünün bulaştığı fakat henüz hastalanmamış hastaların tutulduğu hastane. 1963 senesinde prevantoryumun yerini Beykoz Çocuk Göğüs Hastalıkları Hastanesi almış 1997 senesinde ise Milli Saraylar’a geçmiş ve restorasyon sonrası 2017’de müze olarak açılmıştır.
Beykoz Mecidiye Kasrı’nın içerisinde resim çekmek yasak. Bu sebeple sadece dışarısında fotoğraf çekebildim. Bahçesinde inanılmaz güzellikte bir boğaz manzarası var. Hem FSM Köprüsü’nü hem de Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü aynı anda görebiliyorsunuz. Ağaçlar ve bahçe çok bakımlı ve yemyeşil.

Müzede kahvaltı, çay, kahve için de gelebileceğiniz bir kafesi de bulunmaktadır. Girişler Türkler için 75 TL, yabancılar için 200TL öğrenci ve öğretmenler için indirimli hali 40TL. Müzekart geçerli. Otopark mevcut.
5. Hidiv Kasrı
Hidiv Kasrı, 1907 senesinde Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa tarafından yaptırılmıştır. Hıdiv, Osmanlı Devleti’nde Mısır Valilerine verilen unvandır. 270 dönümlük bir arazi içerisine ‘Art Noeavue’ stilinde inşa edilmiş olan kasrın kulesinde İstanbul Boğazı manzarası görülmektedir. Önemli özelliklerinden bir diğeri İstanbul’un ilk buharlı asansörüne sahip olmasıdır.
Hıdiv Kasrı şu anda İBB tarafından işletilmektedir. Güzel bir yürüyüşün ardından kahve içmek
veya bir şeyler atıştırmak için kafesini de tercih edebilirsiniz. Yaz aylarında burada düğün yapılmaktadır bu sebeple akşamları ziyarete pek uygun olmayabilir.
6. Poyrazköy ve Poyrazköy Kalesi
Poyrazköy’den denizi izlemek 3. köprüyü görmüyor olsanız sanki İstanbul’da değilsiniz gibi bir hava yaratıyor. Şehrin keşmekeşinden kalabalığından uzakta bu sakinlik gerçekten ruhunuza dokunuyor. Poyrazköy’de havanın bile kalitesinin daha iyi olduğunu fark edebilirsiniz. Ufak bir sahil yürüşünün ardından Poyrazköy Kalesi’ne çıkabilirsiniz. Tabii artık kaleden geriye pek bir şey kalmamış olsa da manzarası için kale ziyaret edilebilir.
Poyrazköy’de yeme içme yerleri sınırlı. Ufak bir semt olduğu için sadece 1-2 adet balıkçı ve çay bahçesi var. Balıkçılarda yemek yiyecekseniz önceden rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim.
7. Polonezköy
Polonezköy, 19. Yy.’da Polonyalıların siyasi sebeplerden buraya göç etmesi ile bu ismi almış. Zamanında tarım ve hayvancılıkla uğraşılan köy şu an bir turist cazibe merkezi haline geldi. İstanbul’dan kaçış için sakin bir yerler arıyorsanız Polonezköy tam size göre. Ailecek ya da arkadaş grubunuzla vakit geçirebileceğiniz çiftlikler, yürüyüş parkurları, çay bahçeleri ile Polonezköy tam bir huzur merkezi.
Polonezköy’de ilk ziyaret edilmesi gereken yer Polonezköy Tabiat Parkı. Oldukça uzun bir yürüyüş parkuru var. Yürüyüş için gidiyorsanız mutlaka hazırlıklı giyinin bir de suyunuzu yanınıza alın. Lakin parkur boyunca satın alabileceğiniz yer yok. Yürüyüş yaparken sonbaharın dökülen yaprakları bazen de çeşitli mantarlar karşınıza çıkabilir. Adeta İstanbul’da değilim hissi. Hatırlatma olarak lütfen güzel ormanlarımızı ve çevremizi kirletmeyelim.

Polonezköy’ün diğer bir çekici noktası ise Polonezköy Hayvanat Bahçesi. Burada çoğu hayvan kafes arkasında değil neredeyse hepsine dokunup birlikte gezebiliyorsunuz. Hayvanat bahçesinde lamalar, ceylanlar, midilliler hatta devekuşları bile özgürce geziyor. Bazı hayvanların kendi çitlerinin dışına çıkması yasak ama siz girebiliyorsunuz. Bazı tehlikeli hayvanlar ise çitlerin arkasında. Keyifle vakit geçirebileceğiniz ve değişik hayvanlarla etkileşime girebileceğiniz bir yer. Giriş ücreti 500 Türk lirası (2025 Şubat ayı).

Polonezköy tarihine ilgi duyuyorsanız ziyaret etmeniz gereken iki nokta daha var; Zofia Rizl Anı Evi ve Czestochova Meryem Ana Kilisesi. Kilise 19.Yy.’ın başında inşa edilmiş ve köyün ilk kilisesi. Zofia Rizl Anı Evi ise köyün ilk evlerinden ve hiç değiştirilmemiş olması en önemli detayı. Ziyarete açık ama sadece haftasonları. Eğer hala tarihe doyamadım derseniz Polonezköy Mezarlığı’nda da tarihi 92 kişinin kabristanı da bulunuyor.
8. Otağtepe Fatih Korusu
Otağtepe Fatih Korusu, İstanbul Boğazı’nın ikinci köprüsü olan Fatih Sultan Mehmet
Köprüsü manzarasıyla bilinmektedir. Korunun oldukça güzel bir köprü, boğaz ve yeşillik manzarası vardır. Korunun içerisinde minik süs havuzları, bahçeler ve kaplumbağa gibi hayvanlar da bulunmaktadır. Uzun zaman geçirebileceğiniz ve yürüyüş yapabileceğiniz bir genişlikte değil. Kısa zaman ayırmanız önerilir. İçerisinde kafe, restoran gibi bir işletmesi de yok ama gerçekten güzel bir manzara izleme noktası.
9. Beykoz Kundura Fabrikası
Beykoz Kundura Fabrikası’nın tarihi 1800’lü yıllara dayanıyor. İlk olarak 1810 yılında Osmanlı ordusunun deri ihtiyaçlarını gidermek amacıyla üretim macerasına başlıyor. Ardından üretimde modern teknikler kullanılmasıyla kapasite genişliyor ve Avrupa’ya açılıyor. İlk defa 1912 senesinde sadece askeri değil aynı zamanda halk için de kundura üretmeye başlanıyor. 1923’te Cumhuriyetin ilanıyla Askeri Fabrikalar Müdürlüğü’ne, 1925’te ise Milli İktisat Bakanlığı’na, 1933’te Sümerbank’a bağlanıyor.
Fabrika 1980’lerde zarar etmeye başlıyor ve maalesef 1999’da kapatılıyor. İstanbul’un en büyük endüstri miraslarından birisi olan fabrika günümüzde plato, sahne, sinema gibi işlevleri ile kullanılıyor. Öyle Bir Geçer Zaman ki, Çukur gibi efsanevi televizyon dizilerinden filmlere birçok yapımın çekimi de burada yapıldı.
Sinema gösterimleri belirli zamanlarda yapılıyor. Eski kazan dairesi bir sinema salonuna dönüştürülmüş. Sinemaya girmeden 2 saat önce fabrikayı dolaşmanıza izin de veriliyor. Tiyatro ve performans sahnesinin ise ismi Kundura Sahne. Biletleri online temin edebilirsiniz.
10. Çubuklu Silolar
Çubuklu Siloları 1930’larda özel petrol firmalarına kiralanıyor ve depolama alanı olarak kullanılıyor. Depolama amacıyla bölgeye farklı zamanlarda farklı boyutlarda silolar inşa ediliyor. Seneler geçtikçe kullanılmayan silolar 2024 senesine kadar atıl bir şekilde duruyor. Restorasyon çalışmaları sonrası İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kültür sanat mekanı olarak kullanılmaya başlıyor.
Siloların üzerinde hangi ürünü depolamak için kullanıldıkları, kapasiteleri gibi bilgiler var.

Siloların bir kısmına ücretsiz şekilde giriş yapabiliyorsunuz ve genelde içerisinde dijital gösteriler oluyor. Şu anda kapalı olan iki büyük silo ise restoran ve kafe olarak kullanıma açılacağı için tadilatta. Daha küçük olan silolar ise çocuk oyun alanına çevirilmiş. Siloların bulunduğu alanda kütüphane de mevcut. Tesisin içerisinde belediyeye ait kafe de bulunuyor. Oldukça makul fiyatlı.

Siloların üzerine de çıkıp manzarayı seyredebilirsiniz. Bana sorarsanız siloların manzarasını izlemek içeriyi ziyaret etmekten bile keyifli. Bir yanda İstanbul boğazı bir yanda Çubuklu-İstinye vapuru ve insanların koşuşturmaları. Tam bir İstanbul hikayesi.

Çubuklu Siloları, Beykoz Kundura Fabrikası gibi sanayi miraslarının kültür mekanı şeklinde topluma kazandırılması İstanbul’umuz için çok değerli bir hizmet. Bu sebeple böyle yerleri ziyaret etmek bana çok kıymetli geliyor. Hem bende tarihi bir merak uyandırıyor hem de geri kazanılmaları ile atıl alanlar katma bir değere dönüşüyor.
Tekrar hatırlatalım siloları ziyaret etmek ücretsiz sadece uygulama üzerinden QR okutmanız isteniyor. Otopark ise hemen yanında İSPARK mevcut ve ücretli.
Yukarıdaki Beykoz haritasında tüm yerler yazımdaki sıra numarasıyla işaretli. Beykoz'un tüm noktalarını 1 günde bitirmek pek mümkün değil. Planınızı birkaç güne bölerek yapmanızı tavsiye ederim.
İstanbul Gezi Rehberi yazılarımdan ilki buydu. İlk bu seriyi yazma sebebim genelde Beykoz hakkında yazılmamış olmasıydı. İlerleyen serilerde Beyoğlu, Sarıyer gibi seriler yapmayı düşünüyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Blogumu geliştirmem için yorumlarınızı bekliyorum!
コメント